CLICK HERE FOR BLOGGER TEMPLATES AND MYSPACE LAYOUTS »

30 Eylül 2008 Salı

bayram şekeri.

- 250 gram kent toffie şekeri tek başıma yedim, dvd izlerkene. evet çok güzeldi. sıralamam limon>portakal>kayısı>çilek tir. bu sıralamaya uygun olarak önce çilekleri yedim, limonları sona bıraktım, o son 5 dakikayı bi soraki bayrama kadar unutamam. beyaz milkie leri klasman dışı tutuyorum dikkat ederseniz, onlar başkadır. meyvelilerden ayrı yenir. ayrıca elegan ların portakalı dışında gerisi yalandır vişne çilek fln bokuma benzer. portakala eyvallah. içinden akan reçel beni benden alır. zaten içine o reçeli de koymasalar çok boktan bi şeker olurmuş sade sade.

- ısteka aldım, özel yapım. 3 bant bilardo için. 50 avro saydım vallahi çok canım acıdı ama 1 aydır fln hayalini kuruyodum hep alcağım günün. hatta "orhan abi şimdi bakımını fln da anlat şu zımparadan güderiden fln ver çantaya nası koyalım" tarzında bi konuşmayı geçen gece uyumadan önce yataamda düşünmüştüm :) bugüne kısmetmiş, babamın gel gidek alalım ben senin eksiğini tamamlarım diyeceği tuttu, okey dedim. eksiği dediği de çantası boku püsürü. 50 yüro bana girdi ama yine n'aaber? bi ara 3 bant bilardo ve snooker sporları hakkında yazıcam, bilgilendiricem sizi merak etmeyin sevgili okur.

- maybe hanımın 4 mevsim şiiriyle, tavoljena hanımın özlem dolu mektubuna ölürüm. bu kadar da olmaz bişeyler yani, şaşırıverdim. gerçi her zaman olabilcek tesadüfler böle hikayeler fln ama yine de ürpermeme yetti.

- son olarak "happy ramadan feast, viva la islam" :D cydar bey ilen bayram kutlamamız. bundan sora böyle. :)

29 Eylül 2008 Pazartesi

parliament sinema kulübü.

bayram tatilinde evde oturup manyak gibi dvd izliceem gerçeğinden sıkılmaya başladım sevgili okur. güzel filmse verdiğim kiralama parasına kopyalama emeğine, orta kalite bi filmse netload ve rapidşeyr başında harcadığım vakte, mükemmel bi filmse verdiğim orjinal dvd parasına acıyorum artık. eskiden ne güzel parlement pazar gecesi sineması vardı, haftada bir kez de olsa şahane ve muhteşem bi filmi bedavadan izliyoduk. diceksiniz ki "şimdi yok mu sinema kanalları?" . elbette var. ama mesela biz ailecek dicitürke karşıyız, dsmart taraftarıyız. dsmart'ta da ücretli sinema salonu fln dışında abidik gubidik filmler oynuyo. hoş annem, manyak gibi sabahın köründe kalkıp izliyo onları ama :) parliament sinema kulübü nü ve pazar gecesi sinemasını çok özledim. bedavaya güzel filmler seyretmek istiyorum. ayrıca burdan filmekimi ni de kınıyorum. bi bok kalmamış bilet fln, gözlüklü bereli entel adamlar haftalar öncesinde rezervasyon fln yaptırmış, biletler çıkar çıkmaz "yıllardır sinemaya gitmiyormuşçasına" almış deli gibi. insaf ulan.

- waitress diye bi film izledim, pek güzel. daha dorusu, sabun köpüğü niteliğinde bi film. senaryo klasik, oyunculuk vasat, nadir güzel tarafları müziği ve duygusallığı. yani gerçekten tam anlamıyla sabun köpüğü. little miss sunshine tadında bi film olduğunda ötürü, onu sevdiyseniz bunu da seversiniz. si yu leyta aligeyta diyorum son olarak, tavoljenadan görüp hatırladım, barney stinson dan kaptım ehe :)

-baby don't you cry, gonna make a pie. quincy coleman - the pie song.mp3

28 Eylül 2008 Pazar

too little much,too late.

ya içimi nası kasvet kapladı bugün anlatamam. alışveriş yapmaya gittim üst baş sıkıntım vardı, unuttum bayramın yaklaştığını. lan arkadaş herkes çoluk çocuk çıkmış, ezilip ölüyodum lan migrosta. insaf be. sırf vitrinlere bakmak, mağazalarda gereksiz kalabalık yapmak için güzide halkımız pazar günü dışarı çıkmaya karar vermiş. çocuklar erkenden kaldırılmış, anneanne veye babaanne evinden alındıktan sonra broadway'e doluşulup, beylikdüzü migrosa gelinmiş. gerçekten şahane bir mekan, bravo yurdum ailesi. zaten dolaş dolaş bitmez, kocaman ya, tüm pazarınızı orda harcayabilirsiniz.

ben o kadar duygusal bi başlık attım, duygusal bişiler yazcaktım nerden nereye geldik yahu :) hava gri gri olunca kendimi nezle gibi hissediyorum evden çıkasım gelmiyo. mutsuzum arkadaş, tadım tuzum kalmadı bikaç gündür.

seyyah gelsin mi bu ruh haline. bana lök diye uyan tek şarkı bu aralar. bi elde tombul şişen dier elinde vinstın dinlencek bi şarkı. etkilerine karşı önceden uyarıyım de, soradan sorumlu olmıyım bu gri havanın üzerine bu efkar şarkısını sölemekle. fak.
Seyyah - Replikas

27 Eylül 2008 Cumartesi

somewhere over the money.

akbank'ın yeni çıkarmış olduğu bi kredi kartının reklamını izledim az önce. somewhere over the rainbow 'u reklam müziği olarak kullanmışlar. böylesine güzel bi müziği, duygusal anlardan enstantanelerle, gülen çocuklarla, klasik arabalarla fln birleştirip, sizin için buradayız diyolar resmen. hayatımda böyle bi sahtekarlık görmedim, kredi kartlarınız var ve yok edemiyoruz kabul, ama lütfen enayi yerine koyup sikerken güldürmeye de çalışmayın. derler ya filmlerde "kkuşağının tüm renklerini göstericem sana bebeyim" diye. o hesap bunların reklam da. şarkı fln tam bulmuşlar. biz almayalım akbank, sen git over the rainbow, hiç tutmayalım seni. gece gece ağzımı da bozdum, görmezden gel sevgili okur. yemeyelim yedirmeyelim, rica ediyorum.


şarkıyı bilmeyenler için, 50 First Dates Soundtrack 'ten geliyür.


Somewhere Over The Rainbows - Iz

oh my lord, that's breezing!

hayatta en çok zevk aldığım şeylerden birisi, sıcacık yorganın içinde soğuk kalmış bölgeler aramaktır. aynı zevki yastığın altındaki elimle soğuk yastık köşeleri arayarak da tadabildiğim başka bi gerçek. ama beni benden alan, en tatlısı, yastığı komple ters çevirmektir sevgili okur. :)

bu yastık yorgan muhabbeti nerden geldi diceksiniz, annem yorganları çıkarmış. artık pike fln kesmiyo diye, havalar soğudu diye çıkarmış kadıncağız. iyi de yapmış, ay lav yu enne.

şimdi size iki tane yastık/nevresim örneği göstercem, bunlardan en az birine sahip olan o kadar çok insan tanıyorum ki, heralde zamanında kampanyası fln olmuş bi yerde ucuzluk fln, herkes almış. inan sevgili okur, yatağımda bunlar serili olduğu zaman kendimi yalnız hissetmiyorum, sahip olan arkadaşlarımı fln düşünüyorum, sanki hep beraber muabbet ediyomuşuz benim odamda gibi geliyo :)
eğer siz de bu aşağıdaki şahıslardan en az birini gördüyseniz, yetkililere haber verin canlarım. :)

26 Eylül 2008 Cuma

sarhoş şeftali.

sevgili okur, aylar önce internette sadece malzemelerini bulabildiğim, nası yapıldığını ve ne kadar muhteşem bi tadı olduğunu hala bilemediğim bi tatlıyı paylaşıyorum sizinle. adı da sarhoş şeftali. bayan okurlara burdan yalvarıyorum, bildiğiniz tüm yöntemlerle bu malzemeleri bi ara getirmeye çalışın, ilk başarana "dile benden ne dilersen" hediyesi veriyorum, abartmamak koşuluyla.

ve işte o formül: şeker, şeftali, kırmızı şarap, zencefil, tarçın.

25 Eylül 2008 Perşembe

dream on.

okulumun bu haftalık bitmesiyle bir uyumuşum dün gece sevgili okur, afedersin 10,5 saat civarı. dana gibi. :) haliylen bi sürü güzel rüyalar gördüm ama bi tanesini çok net hatrlıyorum. aslında her rüyadan sora uyandıgımda "oha ne guzel ruyaydı lan unutmamalıyım bunu yarın anlatırım veya anarım kendi kendime" dedim. ama dedikten sora hemen uyuyunca bi bok hatırlamıyorum malesef :D o kadar da tembihlediydim kendime.

her neyse rüyamız vefa'nın arka bahçesiyle başliyür. hababam sınıfının hocaları, kel mahmut fln böle bişeyin provasını yapıyolar, hababamın son günüymüş galiba mezun oluyolarmış, binadan çıkışı fln prova ediyolar. ön bahçede de bizimkiler istiklal marşında, müzikçinin eşliğinde :) sora zil çalıyo işte hababam koşuşturarak pansiyon binasından çıkıyo, orası da onların okuluymuş, sırf bizim kızların yatakanesi diilmiş,ortak kullanıyolar. tören bitiyo ağlaşıyolar, birbirleriyle vedalaşıyolar fln. bu "okul" filminde çocuğun kendini attığı yer var ya, oranın köşesi sigara mekanıdır vefada, tam orda güdük necmi'yi görüyorum, gidiyorum yanına. "güdük abi hayırdır hemen sigarayı yakmışsın törenden sora bizim gibi" diyorum. "ehehe ne sandın tylercım,hayat böyle" diyo. tyler sansürümsü tabi, ismimi sölüyo. tyler dicek hali yok :) işte beni nerden tanıdığını anlamıyorum, ürküp ön bahçeye gidiyorum.

bizimkilerin de töreni bitmiş, çantamı ve polarımı almak için sınıfa çıkıyorum eski sınıfıma. binanın girişinde birisini görüyorum,cimcikliyo fln hafiften, birisi davranışı, selamı tam. ben de gülümsüyorum sadece, yukarı çıkıyorum çantamı fln alıp aşağı iniyorum. nurettine borcum varmış tam 240 yetele. bu arada nurettin, vefanın kantini, veresiye verme zaafı var. bağırıyo arkamdan ne zaman verceksin fln diye. gidiyorum çat çat çat eline 250 yetele sayıyorum. "kendine iyi bak nurettin abi" diyorum. :D:D ön bahçeye doru yürürken yine birisi, arkadaşlarıyla. ufak bi göz selamından sora servise gidiyorum. ipodu kulaama takıp, kafamı uyumak için cama koyuyorum ki, o esnada uyanıverdim. pikem fln hep yere düşmüş, çok üşümüşüm. :)

24 Eylül 2008 Çarşamba

tuba.

kontrbas, tuba, cümbüş, saksafon çok seviyorum. vallahi o kadar çok seviyorum ki bi tanesini çok güzel çalabilip, bi insana serenat yapmayı çok isterdim. heralde en çok istediğim kontrbasla serenat olurdu. o diil de, life with louie vardı ya, afacan luyi. fox tv, daha sora jetix, şimdi de en son cine5 te gördüm. orda tubayla sevdiği kıza serenat yapıyodu ooo cenni bebeyimsin diye :) tuba en güzeli bence. yada tuuba.

o diil de secondary olarak bişey yazmak istedim.bugün mavi'ye gittim cydar ilen, okuldan sora. laci'ye uzun uzun baktım. adı keyif restoran şu anda. ama çok güzel olur gerçekten. her bokunu inceledim. bi de mavi'de patates kızartması nı mutlaka denemelisiniz.ev patatesi gibi, anne patatesi.


Steve Miller Band - Serenade.mp3 -

23 Eylül 2008 Salı

red eye flirt reduction.

kızıl saçlı ve fotorafçı bi kızla tanışsam, flört etmeye bile korkarım yemin ediyorum. tanrı gibi bişey benim için. yani aşşaa yukarı. yok canım o kadar diil de, huri olur belkim :) çok çekinirim, utanırım felan o derece. bi de kıvırcıksa, ölebilirim. pirsinki de varsa, nolcağımı tahmin edemiyorum. yani ölmenin ötesinde dikkatinizi çekicek bi fiil bulamadım. aşk böyle bişey. :)

först dey mi denir, le jour premier mi denir.

sabah kalktım, yürek pırpır. aldım duşumu, bi de güzel giyindim, yauşuklu oldum. düştüm okul yollarına. 10 gibi cydar bey le taksim'de buluştuk, mc'de kahvaltı ettik. kapitalizmin uşağu olduk :) egg mcmuffin ve hash browns çok süper bişey söliyim. hele haşbıravn yok mu, beni benden aldı sevgili okur. kızarmış patates köftesi. yareppim 2 tane yedim vallahi ketçaba banıp banıp :)
sora gittik maçkaya, anam bi kalabalık. sanırsın bedava bişey dağıtıyolar böle izdiham gibim. meğerse işletme fakültesi de orda, o gördüğüm ve korktuğum koca koca adamlar kadınlar, oranın örencisiymiş. ilk girdim bahçeye nası korktum var ya. "olm bunlar abi lan, abla bunlar, nası arkadaş olurum, nası yan gözle bakarım" dedim kendi kendime. hayatımın en korkunç 3 dakikasıydı :) sora baktım millet tenefüs yapüyürmüş. ders saati yaklaştıkça 2şer 3er gözükmeye başladı benim muhattaplarım, çok sevindim. bütün hayatım boyunca totalde yapmadığım dedikoduyu, o 10 dakikada yapmışımdır he :)
örtmenleri fln çok sevdim ben, bi örtmenim var gramer örtmeni, resmen ted mosby gibi konuşuyo. bu arada jolene hanıma selam olsun, evet gerçekten ted mosby :) en yakın zamanda annatırım.
her neyse böle bi güzel konuşuyo, sırf ingilizce konuştuk zaten. sınıf 35 kişi, 10 kişisi istanbuldan. geri kalan herkes, izmir-çanakkale-ankara. izmirin kızlarıylan ankaranın oğlanları pek güzel bu arada ya neyse. ama hepsi tiki gibi, birbirleriylen arkadaş olur onlar, tencere-kapak. keşke sabah evden çıkarken, boya kutusunun içine bastırmasalar yüzlerini hepsi mis gibi kız olcak. böle çok çirkin, gece görsem korkarım.
örtmen silivriliymiş, 145T muabbeti yaptık ingilizce, tüm dikkatler benim üzerime yöneldi 5 dakka çok utandım. böyle her cümleden sora duruyorum, kalbim nası atıyo :) ingilizce konuşurken hep öyle oluyorum ben gerçi, böyle nefes nefese. fransızcada hiç öle olmuyodu, canım madame sarı :)
ne biçim anlattım herşeyi ama daha anlatırım aslında, çok şey oldu. sora anlatiyim onları bence şimdi vörms oynıyım ben, kis yu so maç my readers :) *
* : praktis olsun diye yaptıydım, örtmen öle dedi. bi de sırf dizi izleyin film izleyin dedi. kulağımıza dolarmış. :)

21 Eylül 2008 Pazar

la fotografía.

şu taksim'de elinde D80'leriyle şak şak şak fotoraf çeken insanlardan nefret eder oldum sevgili okur.

belki kıskançlık, belki haset diceksiniz ama diil kardeşim. sanatçı tipli insanlar olsa saygım muazzam. ama ufacık ufacık çocuklar bile boynunda D80, Yalçınlar 'dan 87 taksit alınmış, yanında da 1 ay kurs hediye. promosyon olarak verilen bi sanat kursu, kim tarafından nasıl veriliyo ayrı şaşırıyorum zaten de, bu kurstan sonra taksim'de boyunlarında makinelerle dolaşmalarına hasta oluyorum.
evet, fotorafa acayip ilgim var, doru. ortaokuldan beri ilgileniyorum, hergün yeni şeyler öreniyorum, ve de zevk alıyorum. zorunlu olmadıkça ps'ten kaçınıyorum. yani amacım illüstrasyon gibi deil de, doğal fotoraflar ortaya koymak. ama öbür türlüsüne de saygım sonsuz, çok hoş şeyler yapıyo insanlar.
bu d80 jenerasyonu, beni fotoraftan soğuttu, hobimi çaldı. yapmayın çocuğum, yalvarıyorum bak, ağlaya ağlaya terkedicem yoksa makinemi..

19 Eylül 2008 Cuma

ense sırt oval dekoltesi.

çok ilginç bi başlık oldu ama, bence adı bu diyorum. yani bi modacı olsam adını bu koyarım. let me expleyn it :)

şimdi böyle atlas pasajında, terkosta veya taksımın herhangı bı guzel, bayan giysisi satan yerinde bulunan şeylerden birinden bahsediyorum. böyle bi bluz oluyo ya, veya tişört, enseyle sırt arasında böyle bi oval dekolte oluyo. genelde de tek düğmeyle tamamlanan bir detay. ya kardeşim hayatımda bu kadar hoşuma giden bişey yok. yemin ediyorum yolda yürürken sırf bu detayı gördüğüm kızları tanımak istiyorum, insan olarak sempati besliyorum meraba demeden. gerçekten bu benim için öyle bişey ki, kızıl olmak gibi bişey :D bu konuda da daha sonra yazıcam ama, burdan tüm genç bayanlara demek istiyorum ki, matmazel lütfen oval dekolteli bir bluz giyiniz.
böle bi detayın ilgimi çekmesi, sempati beslemem fln çok saçma gözükebilir ama gerçekten güzel. ben böyle güzel bi şey daha bilmiyorum.
yalan söyledim. biliyorum sanırım. elbise. yaz elbisesi. bunları giyen insanlara kafadan 70594 puan verdiğimi düşününce çok salakça geliyo ama yapabilceim hiç bişi yok kendi kendine oluyo :)

anlaşılması güç olunca peyntte çizdim. gördüğünüz bir tişört yada bluzun sırttan görünüşü. dekolte de orda. :)

wwp.


yıllar önce hatırlayanlar hatırlar, worms armageddon çıkmıştı. ölüyoduk oynamaktan. sora worms world party çıktı, kendimize geldik, özlemiştik. efendm bu kadar eski bi oyuna, bu aralar yeniden döndüm, araya giren öss biraz paslandırmış beni ama, eski formuma yakın zamanda kavuşucam gibime geliyo :)
hamachi adlı bi programla birlikte, internet üzerinden, LAN' daymışçasına oynayabiliyoruz artık oyunları. worms için de aynı şey geçerli. oyunu hatırlamayanlar için screenshot: http://upload.wikimedia.org/wikipedia/ru/0/08/Worms_World_Party_screenshot.png
"oha lan hatırladım yihu" diyip indirmek isteyenler için download;
hamachi için link veremicem, google a yazın, çıkan ilk sitede son versiyonunu indirin. "yok lan ben internetten oynamicam" diyosanız zaten gerek yok, wwp tek başına da son derece eğlenceli bi oyun,bilgisayara karşı. iddaalı rakip varsa bekliyorum :)

imimimimim.

mim olmuşum ben. :) halbüse daha çok genç bi blogger idim mimlenmek için. muzur dide'ye selam olsun.

1- blog yazmaya ilk ne zaman başladın?

eaaa, 10 gün oldu desem yalan sölemem :) 2007 yazından beriblog takip ediyorum, severek okuyo ve comment atıyorum. ama bi blog açma zamanının gelmesi ve artık yazacak şeyler birikmesi, üniversiteye geçmeme denk geldi. yeni bi hayata eşantiyon olsun, bi aroma da burdan olsun dedim.değişim, çoğu zaman planladığınızdan daha köklü bişeydir. açıkcası dide'nin öss bloguna da az özenmedim diyil, ama keşfettiğimde geç kalmıştım, "ben de üniversitede yazarım len" demiştim kendi kendime :)

2-blog yazısı konularının belli bir çizgide olmasına özen gösteriyor musun?

göstermiyorum açıkçası. yani sonuçta belili bir kişiliğim ve dünya görüşüm var, yazılarımın ortak noktası da budur bence. bu çizgide kalmak dışında, ekstradan bi özen sarfetmiyorum..

3-blog yazmayı ne kadar sürdüreceksin?

benim için herşey çok yeni, eski bi blogger diilim sonuçta. baya uzun bi süre daha birlikteyiz gibi gözüküyoama belli olmaz tabi hayat bu. bi anda depresyona girip herşeyden soyutlayabilirm kendimi internetten veya yazmayı durdurabilirim.
4-Blog yazmak senin için eğlenceli bir uğraşken, şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?

hayır,bilakis yeni olduğum için, entatlı zamanlarımı yaşıyorum. bi ilişkideki flört zamanları gibi, gayet eğlenceli blog yazmak benim için şu anda. zorunlu bi hal aldığında ilk sizin haberiniz olur, fazla açık sözlüyümdür mrk etmeyin :)

5-Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor musun?

yok artık daha neler. bill gates gibi bi adam olmadığım sürece (feysbuk için günde 30 dakikamı çalıyo demişti) blog yazmak benim için ekstra bi uğraş diil. zaten zaman çalan bişey de diil. sohbet ediyorum sizlerlen, rahatlıyorum.

sobe sobe sobe olarak devotee, eloise vera, jülide ve mellö diyorum. yalnız mellö baya eski bi blogger oldugundan, daha önce defalarca yazmış olabilir, aym sori derim öyleyse. siz torpillisiniz matmazel :) hoş vera öyle diilmi. e o zaman kimi sobelicem len yazıverin :)

oryanteyşın.

bugun gıttım okuluma, toplantı vardı 1 saatlik. a kuruyum ya ben şimdi, (ehe) haftada 9 saat dersim varmış. şaka gibi lan. işe giricem başka yolu yok. öyle sosyal aktiveteler sundular ki, briçtir fotoraftır 3bant bilardodur, hepsi muhteşem ötesi yetenekli ve meşhur insanlardan alınabilcek kurslar. zaten başarılıysanız takımları fln var hepsinin acayip sosyal olcam gibi. ben şimdi giderken diyodum, 100-150 kişi vardır fln diye. bi girdim konferans salonuna, eşşek gibi dolu agzına kadar. bu salon bildiğiniz cemal reşit rey'e yaklaşabilen bi boyutta salon. 500-600 kişi sırf A kurunda var. en az olan da bizmişiz, boş koltuklar fln vardı. şaşırdım arkadaş. her çeşit insan var, ben bi panik oldum. öylesine muazzam bi kalabalıkta, o kadar çok sayıda güzel karizmatik insanlar varki, hem kız hem erkek, kendımı ıstıklalde fln sandım.

neyse ben oturdum yerime, başladım mı kendi kendime sırıtmaya :D lan arkadaş delimiyim neyim, büyük bi sessizlik, hiç kimseden çıt yok hocayı beklıyoruz. ama öyle bi şapşallaştım ki ben güzel insanlara, kendi kendime sırıtıyorum,tutamıyorum kendimi sinirim bozuldu. :D bi de acayip sessiz ya salon, gülmemek için zor tutuyorum kendimi aazımı fln tuttum. saygı duruşlarında olur ya her liseliye, öyle. bi gülsem hohahaha diye gülücem kahkaha atcam, millet bakıcak "aa deli mi ne ayol" dicek :D

anlattılar işte 1 saat, işin özü new life, new adventures, heycan kapladı her bi yanımı.
oryante oldum size canım itü'lüler. o esmer müzisyen çocuk, teleferikte tanıştığımız thomyorke a benziyen çocuk, elbiseli ve gözlüklü kız, bide pirsinkli kızıl kız, allaşkına ilk arkadaşlarım siz olun, 5li bi arkadaş grubu olalım. :)

18 Eylül 2008 Perşembe

laci bey.

evet gelelim laci bey isminin hikayesine. laci bey esasen bir mekan adı. gelecekteki bir mekanın adı. önceki yazıda geçen, ortağım olcak insanın adı da laci bey kaldı nedense :) artk ona öyle diyoruz :D

laci bey, nevizade'de düşündüğümüz bir bar, bistro havasında. bilardo masası, loş bir ışık, envai çeşit viski felan böyle bi yer tasarlıyoruz :) yerine gelince, akdenize gelmeden mavi diye bi yer var ya, onun tam karşısında anne baba restoranı var. hep bomboş. orası batıcak gibi. oraya yapıcaz işte :D
yeri çok merkezi, balkondan tüm nevizadeyi açık ve net görebilceksiniz, hatta her kata balkon yaparız, ferah genç sayısı artar. mavi nin karşısında olduğu için, laci olsun dedik, gönderme olur :) hem de kanka oluruz mavinin sahipleriylen felan, dost işletme oluruz. gerçekten çok iyi insanlarız, hiç kıskanmayız. :)

efendim ondan sora temalı geceler olucak. mesela bi gece gelceksiniz, mavi ışıklar felan çok loş bi ortam, arkadan caz ve blues çalıyo. hatta arkadan diil, direkt ufak bi performans sahnesi bile mümkün. sora bi gece gelceksiniz kırmızı pembe ışıklar, tango müzikleri sıpeniş konsept. bi gece gelceksiniz rengarenk, hatta disko topu da var, 80's :D böyle şeyler düşünüyoruz yani, bence böle bi mekana ihtiyaç var. nevizadede bir mekan bilen, " 4 4lük kardeşim burası ne istesem buluyorum " diyen var mı aranızda. yalan sölemesin ama bak bozuşuruz :) işte burası 4 4lüğe en çok yaklaşan yer olucak. metalci arkadaşlarımız dışında, kim gelirse gelsin kulağına hitap eden müzikler bulucak. tıpkı bi aralar klan da olduğu gibi. şimdilerde bozdu kendisini ya neyse.
ben paintte sizin için plan fln da hazırlıcaktım, kroki de çizcektim, mekanın kat yerleşimlerini de göstercektim ama, çok yorgunum bu gece yalan oldu.. söz, bi ara koycam bloga laci bey's blueprint diye :D

17 Eylül 2008 Çarşamba

bugün elleh için ne yaptın?

bu soruyu duyunca çok gülesim geliyo benim. böyle bi tebessüm ediyorum mutlaka. ama öyle diil mi şimdi. bu soruyu duyunca böyle, özgün software ler yüklenmiş bir terminatör nesliymişiz gibi hissediyorum. sabah kalkınca primary target ler, secondary object ler fln.
akşam yatarken mission accomplished veya kırmızı bi mission failed yazısı. oldu olcak, "daily update" imizi de yapalım uyurken, tam olsun.
sorunun cevabına gelince; ben bugun yattım uyudum valla çok pis. yemek yedim, film fln seyrettim, böyle şeyler yaptım. ama kadir gecesinde oruç yapçam söz, onun bonus sevabı varmış :)
he bi de prep için sbs sınavına girdiydim ya, a kuruna düşmüşüm nihayet. dersler tırt olduğu için, seçmeli fransızca da alıcam ehe :) bi de işe giricem, iş adamı olcam, sivi fln da yazcam.ama asıl sınav öteki tarafta, benden söylemesi. kitapçık türünüzü işaretlemeyi unutmayın :)

nah neh nah.

evet biliyorum, çok enteresan bi başlık ama önce hikayeyi dinleyin, başlığa bakıp yorum yapmayın. asıl anlatcaklarım başka başka :)


şimdi ben dün dersaneye gittim. mezun oldugum dersaneye. laci bey den edie yi almaya. laci bey sevdiğim bi bayan insanı. niye ismi laci bey, onu da bi soraki yazımda anlatcam, söz.


bu "idi" pek guzel bi film, görüp de param denk gelmediği için almak bi türlü kısmet olmayan bi film benim için. bu arada idi okunuyo, ilk bakışta edi diye okudunuz dimi yaa yaa. şimdi birbirimizi kandırmayalım, ucunda ölüm yok, gel itiraf et. :) muhteşem bi sanat eseri, mutlaka izlenmeli demiyorum ama, film izlicek boş vaktiniz varsa, ve film arıyosanız, benden size kıyak, alın izleyin. film bulmakla uğraşmadan.

her neyse işte, böyle hiç sevmedim yeni binayı, şato gibi, saçma sapan bi mimarisi var içinde sarmal merdivenler fln. 70'lerden kalma apartmanlar olur ya sarmal merdivenli, onlara benziyo. ama böle bi zil koymuşlar, çok hoşuma gitti. yıllardır aşık olduğum, alakasız yerlerde duyup da, hayatımı çok derinden etkileyen ama bi türlü indiremediğim bi şarkı. dedim bu böle olmicak çıldırıcam, eve geldim ve google a yazdım,"ne nanana" diye. ve sonunda kavuştuk. böle ispanyol ezgileriylen oynanılası bi şarkı. sizler için geliyür, taze upload ettim. :)




Nah Neh Nah - Vaya Con Dios

16 Eylül 2008 Salı

telifona mektup.

ve sonunda, 4 senelik yadigarım, emektar V3'üm dün akşam sıralarında daha fazla dayanamayarak hayata göz yummuş bulunmaktadır.

inanır mısın, sevgili V3 üm, şu kısacık ömrüne neler sığdırdık, bir ben bir sen bir de bebek bilir :) oyy yapmadım ben bu espriyi, edit, dileyt, imdat :D

hayatımda gördüğüm en takoz ve çirkin telefon olman, ilk başlardaki gözümü kör eden, zamanın en ince telefonu olma özelliğini ikinci plana atmıyor inan. ben seni sevip de aldım, sevdim mi adam gibi severim. ama gel gör ki, dünya nankör sevgili V3 üm. hep beraber mi olucaz sandıydın? taslaklara kaydedilen nice film, müzik, insan adı, o mesajlar, saatlerce süren telefon konuşmaları, odamda karanlıkta arkadan hafif bir müzik çalarken 40. dakkalarda kulağımı ısıtman ve kulak değiştirmem.. unutulur mu bunlar he sevgili V3 üm unutulur mu?

herşey bi yana, elinden gelenin en iyisini yaptın sen. ruh'un şad olsun, seni hiç unutmicam. gerçekten diyorum bak. eşlik ettiğin lise yıllarım, seni hatıralarda unutulmaz kılıcak, söz veriyorum.
o diil de yerine J700 diye bi telefon aldım sevgilim, samsunk. senden güzel olmasın pek güzel. dayanıklı bişeye de benziyo. yalnız böyle bi seçim düğmeleri var çok komik. göz gibi yada kulak gibi. göz gibi göz. böyle ortadaki gümüş ana seçim düğmesini burun, yandaki seçim düğmelerini göz olarak düşünürsen, enteresan bi gülen surat çıkıyo telefonun üstünde :)
yine de, taslakları not alıp tekrar yazmak, rehberi sim karta yedekleme sonucu oluşan 2. isimleri ayıklamak, bilgisayardan zil sesi ve duvar kağıdı atmak, ömrümden ömür götüren işler oldu inan.yapıcak bişey yok, hayat devam ediyür. vaden dolduysa elden ne gelir sevgili v3 üm.
kendine dikkat et, beni hiç unutma. kis yu so maç.

dehşet şokolatası.


aranızda hıc okuyan var mı bılmıyorum ama, bi aralar böyle 11-12 yaşlarında, Thomas Brezina ' ya acayip sarmıştım. "Dört Kafadarlar Takımı" diye bi serisi vardu bunun tamam mı. ben de kuzenin odasında görüp birer birer çalmaya başlarken, bi baktım tüm seri benim odamda yataamın altında :) bi de saklamışım yataamın altına, yasak bişey yaptım ya. sanki 6 yaş büyük 17-18 yaşında adam salak çünkü, anlamicak benm çaldığımı :)

nese işte, bu serinin bi kitabı vardı; Dehşet Çikolatası diye.
çok da sürükleyici bi kitap, gerçi serinin tüm kitapları öyle de neyse. böyle bombalı çikolatalar fln var kitapta, inanır mısın sevgili okur, - belki inanamayabilirsin de - tam 2 ay fln şokolat yemeye korktum ya patlarsa diye :)
he bi de orda aksel vardı, benim adamım o, en çok aksel 'i severdim :D

eğer hala bu seriyle tanışmamış olanlar varsa aranızda, gençliğinden çok şey kaybediyo söliyim. 80-90 jenrasyonu olarak mutlaka her genç okumalı diyorum.

ilerleyen vakıtlerde, bu muhtesem serinin en sevdıgım kıtaplarına da değiniciyüm, her biri hakkında böle ufak infolar sizi bekliyor olucak :)

15 Eylül 2008 Pazartesi

marka isimler.

bazen msnde fln ortaokuldan kalma salak bi kaç insan görüyorum, böyle nicki adı soyadı şeklinde. mesela atıyorum götümden bu ismi, osman altay yazmış.bide böyle heder etmiş kendini, enteresan karakterlerle yazmış, fontların sınırını zorlamış. sıça sıça gülüyorum afedersin sevgili okur. öyle diil mi ama ya :D
marka olmuş isim mi zannediyo kendini napıyosa artık. ben de bir giorgio armani olmalıyım fln demiş heralde. bi de feysbukta fln da öyle süslü püslü yazmış, seksen tane işaret.
fotoraflarına bakıyorum, yorumlarda "osman altayla reina ,ayrıcalıktır" fln yazıyo. vallahı merak edıyorum, benı de aralarına alsınlar ıstıyorum :D
ben de bundan böyle blogumu markalaştırıyorum ve e.u. yapıyorum, karar verdim. ne biçim de kodladım yalnız, acayip pırayvıtım. açılımını merak et dur sevgili okur :)

"e.u. : kalitenin adresi" :D

domates şorbesi.

bu tomatez varya, benım ıcın 24 saat ıcebılcegım, onunla beslenebılcegım bı corba. gerçekten normal bi insan böle bi yemek sevgisini bloguna yazmaz ama dayanamadım yanı sız dusunun bu aşkı :)
son zamanlarda ennemin her istedigimde yapacak vaktı olmamasından ötürü, knorr çabuk çorba lara alıştım. "hazır çorbadan çorba mı olur nan" diyenlere tarifi veriyorum, bi denesinler bakıyım.

kupamızın 3/4 üne kadar kaynar su koyduktan sonra, paket içeriğindeki tozu komple, hatta silkeleyerek dibine kadar kupaya boşaltıyoruz. dikkat edilmesi gereken yer önce su, sonra çorba. içindeki kıtırlar ekmek ihtiyacımızı karsılayamayacagından dolayı, annenıze kıtır yaptırıp içine atabilir veya bir dilim ekmekle içebilirsiniz. son olarak biraz karabiber ve parmesan rendesi, yoksa kaşar rendesi ekledikten sonra afiyetle içebilürüz. benim gibi biraz daha acı seven arkadaşlar, birkaç damla knorr acısso* ekleyebilirler. bilgisayar karşısında yatağınıza uzanıp, dexter veya how i met your mother izlerken sahane gidiyür.

* şaka maka acayip knorr reklamı yaptım, vallahi para almadım öyle bi niyetim yoktu :)

14 Eylül 2008 Pazar

josé de ne ola ki?

şimdi bu blogun adı niye hoze, ben bile kendime sorar oldum, tık tık ile gelen bi okuyucunun sormaması too weird olur açıkçası.
josé, benim yıllardan beri sevdiğim çok güzel bi isim. yani çocuğum olduğunda izin verseler, josé koymayı bile düşünürüm. latin ismi zaten pek şeker. mesela bi de jorge var, o da horhe diye okunuyo, ilginç diil mi ama :) yemin ediyorum böyle isimler görünce ejnebü olasım geliyür.

bunların dışında bi de, pek sevdiğim bi insanla juliet - josé maabbetimiz, sevgi pınarımız var. bu cülyetlen hoze, tıpkı bir ana - otto, satine - christian, veyahut mikal - zia gibidir, öyledir yani bizim için. hayali insanlar ama isimleri bile karizmatik diil mi :) renklere dikkat ediniz yalnız, hepsi ait oldukları eserin ana temasını vurgulamakta :F

nese efendim, hozeyi beenmeyen taylır desin, cekin safra kesesi desin. ama ben anlattım, üstüme düşeni yaptım, içim rahatladı oh :)

res mi tas mı?

taso oynardık ya pokemon, ben acaip iyi oynardım. böle bisürü tasom olurdu akşam eve giderken ceplerim ağzına kadar dolardı. bi de ben "kapış" yapardım onları gün sonunda. ne salaklık halbuki, sakla hepsini kendine, bütün mahallenin tasoları senin olsun :) ama napiim elimde diildi acıyodum fln hafiften, böle ne kadar fazla, beğenmediğim, hasarlı pis taso varsa kapış yapıyodum .millet de aç köpek gibi saldırıyodu. halbuki ben onların yerinde olsam, "sktr git lan senin tasolarına mı kaldık, al keptiklerini yürü git" derdim, göt ederdim kendimi :) çok özlüyorum bazı bazı.

"-charizard olm bu 100* vuruyo

-hp si kaç onu söle sen?"

-bilmem 40-50 vardır lan, 3.seviye bu boru mu. charmelon vardı ya kırmızı onun gelişmişi. "

* 100 : en güçlüsü, herkesi döver.

13 Eylül 2008 Cumartesi

direksiyon sınavı.

direksiyon sınavı oldum ben bugün, hiç bi şeye bakmadılar 20-30 metre dümdüz sürdüm bi de sağa döndüm, sora tekrar düze çıktım sınav başlangıç yerine parkettim.
artık öyle cimri olmuşlar ki, parkuru 3 kişiye fln paylaştırıyolar. ne rampa kalkışı, ne geri gitme, öyle arabaya binsen sadece, el frenini indirsen, "tamam teşekkür ederiz" dicekler.

bence 100 alırım ben, alamaz mıyım? vallahi çok güzel sürüyorum böyle çok temiz, çok güvenli :) herkesin babası en iyi sürer ya, işte ben de öyle bir baba misali sürüyorum, inanmayan varsa gelsin binsin bedava.

bedava diyince aklıma, "yaannnnlııışş tartarsaaaa, beeedaaaavaaaa" sloganı geldi, dakka başı duymaya başladım bu aralar, popüler bir meslek. :)

welcome on board!

ivit sevgili okur, yepisyeni bir blogla karşınızdayım.
önceden anlaşalım bişey için söz vermiyorum, beğenirsiniz beğenmezseniz ben bilmem.

şimdilik inşaat halinde olsun blog, birkaç güne tam hale gelir, düzgün şeyler yazmaya da başlayabilirim. layout fln yapamadım resim yapamadım müzik yapamadım nası yapılcak acebaa :)

36-72 saat sora görüşmek dileğiylen.. :D