CLICK HERE FOR BLOGGER TEMPLATES AND MYSPACE LAYOUTS »

30 Nisan 2009 Perşembe

- bi tane ingilizce kursunun reklamını gördüm metroda.
one minute! ingilizceniz yeterli mi?
diye afiş yapmışlar. nası güldüm kendi kendime anlatamam. perona doğru iniyorum bi yandan da sırıtma krizi tuttu, ama nası kriz. resmen kapatamadım ağzımı, ama kah kah diye de gülemiyorum. sırıtıyorum yani ve hiç bi sebep yok, insanlar deli dicek. bildiğin kendi kendime gülüyodum sürekli afiş gözümün önüne geliyodu 2 saniye aralıklarla.
telefonumu çıkarıp baktım mesaj yazar gibi yaptım. hani gelen bi mesaja güldüğümü sansınlar diye. :) ayrıca o afişe nası izin vermişler ben onu merak ediyorum. ibb nin içinde muhalif kişilikli muzur bi reklamcı falan var demek ki.

- 145T 'de bi koltuğun arkasına nataşa fuck you kazımışlar. yazık. duygusal gerilim böyle bişey. tarife dolunca haliyle kadın gitti heralde, bu da terkedilmiş falan üzülmüş. şimdi cengiz kurtoğlu dinleyip rakı içiyo olabilir diye tahmin ediyorum. ne kadar isabetlidir bilemeyiz.

29 Nisan 2009 Çarşamba

four letter word.

bazen herşeyin birbirine girdiği durumlar var, işte ben o zaman oldukça ürküyorum. ama bundan keyif almıyorum dersem yalan söylemiş olurum. ne keyifi, zevkten dört köşe.



hepimiz bunu yapıyoruz. bakire beyinlerde fahişe düşünceler. böyle de bi blog olması lazım galiba, görmüştüm ben. telif hakkı için selam veriyorum burdan. sors belirteyim. plagirism olmasın.

şarkıyı keşfettiren cocobonita'ya da teşekkürler.

27 Nisan 2009 Pazartesi

calculate me dear.

cumartesi günü kimya vizem için bi hesap makinesi almak durumunda kaldım. bu dönemi atlatırım makineyi sonra alırım daha erken lan falan diyodum ama olmadı. makineyi kullanmayı sınav esnasında öğrendim desem abartmıyo olurum. :) sınavdan önce öğrettiler saolsunlar, burdan açılıyo burdan kapanıyo diye. eve geldiğimde hala makineyle oynuyodum. bildiğin kullanma kılavuzu falan var hesap makinesinin. :) öss'de çözüp de puan alınan her işlemi yapıyo çok enteresan. yani bu makineye sahip olan biri matematikte 60' ta 60 yapabilir.
bu kadar bilgi yeter hadi artık tanışın.

karşınızda osman.
* blogger ankara özel timinin itü'ye yaptığı çıkarmayı da tebrik ediyorum. bu muhteşem askeri töreni kaçırdık ama olsun, yine olur. :)

commercials now.

ben demiştim, steakhouse, insana çok şey yaptırabilecek bi lezzet diye.


26 Nisan 2009 Pazar

rakstar.

bazen odamda alkollüyken soggybottomboys veya conikeş açıyorum son ses. altımda baksır elimde gitar eşlik ediyorum. bazen hiç uymuyo ama bazen o kadar güzel sololar ara ritimler fln denk geliyo ki anlatamam. bence bi insanın üretebileceği en güzel şeyler doğaçlama olanlardır, düşünmeden, pervasızca. yazı olsun resim olsun şiir olsun şarkı olsun hepsi öyle. mesela duşta söylediğim kadar güzel şarkı söyleyebilsem gerçek hayatta solist olurdum gibime geliyo. bana kalırsa alkol bilinçaltındaki kısıtlamaları kaldırdığı için yaratıcılığı arttırıyo.

hep korktuğum bişey daha var ki, o da baksırla elimde gitar kendi kendime eğlenirken loş ışıktan gölgem gözüküyo mu camdan acaba. gören varsa acayip gülüyodur, belki de tek eğlencesi olmuşumdur. ailecek izleyip gülüyo bile olabilirler. işte bu beni çok korkutuyo.
ama yine de you're my sunshine çalarken solo uydurmak, içli içli söylemek çok zevkli. :)

sanırım hepimizin içinde bi rakstar yatıyo.

24 Nisan 2009 Cuma

e.e.ş. # 29

bilemedim kaçta kaldığımı, kısmetmiş. bugün işyerinde arabayla birazcık uzun yola düştü işim, eksen açtım kısalsın diye yol. çok eskilerden çok sevdiğim bi şarkı çıktı birdenbire, hatırlamış oldum. tekrardan sevdim. bilmiyorum ama çok erotik bi şarkı bence. sırf erotik de değil gibi, biraz hüzünlü de aynı zamanda. çok enteresan anlara denk gelip ev sahipliği yapabilir gibi böyle nası anlatsam bilemedim. değişik. her insanın gözünde farklı sahneler canlandırabilecek bi şarkı. misal benim bi tane canlanıyo ama söylemem. sanırım hayatımı etkileyen bi an'da daha duydum bu şarkıyı ama emin olamıyorum şu an. neyse.

hem eğlenelim hem öğrenelim.

ilk biranın sümerler tarafından atları formda tutmak için yapılmış sıvı içerikli bir yem olduğunu biliyor muydunuz.
tabi formda tutmak o zaman icat edilmemiş bi deyim olabilir ama ben günümüzün diliyle anlattım yani nolmuş.
hangi aklı evvel denemiş acaba lan bunu ata veriyoz da nası bişey tadı diye. mesela çekirdek de papağan yemi. daha çok şey sayarım da neyse. ama bi aklı evvel de ben olarak şunu söyleyebilirim ki, kedi köpek bisküvileri gerçekten güzel. ilk başta bi garip geliyo ama alışınca yediriyo yani. :)
misal uçanhollandalı da uç yer. 0.7 , 0.9, 0.5 açlık durumuna göre değişiyo. duyduğuma göre marka seçtiği yetmiyomuş gibi hb, 2b, 3b ye falan da dikkat ediyomuş. ben söyleyenlerin yalancısıyım.

22 Nisan 2009 Çarşamba

kabarcık mı baloncuk mu.

bazı şeylerin kanımızda baloncuk oluşturabildiğini iddaa ediyorum. öyle bişey ki, olmadık yerde olmadık zamanda yüzeye çıkabiliyolar. birayı, upsayı, hatta sandozu seyretmeyi bu yüzden çok seviyorum bence. bazen de uçup gidiyolar. ama böyle hıçkırık gibi ortada olmasa da orda olduğunu biliyosun ya o çok değişik.
işte belki de bu yüzden, gökyüzü bazen ciğerime doluyor.

ttnet'i siktir edip quiknet'e geçin. 20mbps'den başım döndü, modemi okşamaya başladım öylesine bi sevgi. mal gibi telekoma 2mbps 69 lira verirken aynı paraya 20mbps.

şimdi şöyle açıklıyım, house'un bir bölümü 2 buçuk dakkada fln iniyo. izlemesi de 40 dakka. öyle bişey.

bi de cam yüzük sürekli beni düşündürüyo. hüzünleniyorum hiç bi sebep yokken. aslında var. salaklığıma doymayayım, çok kuulum ya.
muse-time is running out.

19 Nisan 2009 Pazar

padre.

babamın mp3 klasöründe, led zeppelin, phil collins, duran duran, rolling stones parçaları buldum. şoktayım. geçen gün de arabada eksen açıktı, kashmir çalıyodu. bu böyle direksiyona ellerini vurup ritim falan tutuyo, ıslık çalıyo hafiften mırıldanıyo. onu bunu bırak 1-2 hafta önce de vitrinin altındaki alkol dolabımızda viskiler yakaladım hepsi yarım, az falan. laf arasında sordum çaktırmadan, hee benim onlar, dokunma sakın ben sana alırım istersen dedi. o bir babadır. böyle şeyler yapamaz. inceden hoşuma gitmiyor değil ama baba yani. nası yani diye bi düşünce alıyo. halbüse çok normal şeyler. bilmiyorum işte. neler oluyör baba?

kashmir demişken, sonuna doğru kemanlı kısmı var ya. çok keman sevmememe rağmen, tüylerimi diken diken ediyo ne zaman dinlesem.
edit: orjinal uzun versiyonunda ortada. sonda da var da, ortası asıldır.

18 Nisan 2009 Cumartesi

go go athena.

önlenemez bi athena hayranlığım var. bilmiyorum başka var mıdır ama çok yoktur bence. öyle ki, istersem çok üzgün istersem mutlu olayım, her daim onların müziği bana iyi gelebiliyo. çok mutlu olduğum böyle havalara uçtuğum, mutluluktan midemin bulandığı günlerde de, yatağa girip tüm gün müzikli düşündüğüm yalnız ve mutsuz günlerimde de athena hep ordaydı.

yukarıdaki kaset benim hayatımın kasedidir. ortaokul yıllarımdan teee şimdiye kadar uzanır. hatırlayanlar olabilir bu kaseti. walkmen'im vardı benim, şehirlerarası yolculuklarda kendimi kaybettim. kâh güldürdü, kâh ağlattı. bütün şarkıları güzel ama çok sevdiğim bi' tane var, söyleyeyim aşağıda. gerçi şöyle bişey de var; an, bak takılmana, yorulmak olmaz adlı eserlerimiz de kalbimde ayrı bir yer tutar.

16 Nisan 2009 Perşembe

sugarberry.

ve evet, ben de çileği toz şekerle yiyiyorum. fakat mevzu bahis şeftaliyse gerisi teferruattır. her türlü yerim.

festivalmestival.

bu yaz uzak diyarlarda olmanın getirdiği hiç bi festivale katılamamamın acısını itü desteğiyle çıkartıyorum. 3 hafta sonra başka bi tane de var, oh.
çayırda yattım biraz. ballentines kadar çapkınını da görmedim. yere bakan boğaz yakan. ne güzel de mayıştırdı. viskigörl. sen olmasan kim ortak olucaktı yudumuma, param da yetemicekti. üstüne üstlük minder de altımdan kayacağıdı.
bi de bişi dicem ben açık mavi bomboş gökyüzünü çok seviyorum. bi de çok yer kaplamayan fakat güzel şekilli bulut varsa zevkten dört köşe oluyorum. böyle yattığın yerde seyretmek çok muhteşem. şey de oluyo ya, gözümüzün içindeki uçuşanlar ı görmeye başlıyosun, onları takip ediyosun sen ettikçe kaçıyolar, etmezsen süzülüyolar gamsız gamsız. yakalıcam bu sefer, yine takip ediyim diyosun yine kaçıyolar. çocukluğum uçuşanlar olarak bilinen göz içi toz zerreciklerinin gölgesini takip etmekle geçti resmen. bu saydığım alışkanlıklarım yıllar öncesinden kalma. parkta kaydırağın sonuna yatıp saatlerce gökyüzünü seyretmişliklerim var. su döken muzur arkadaşlarım bile oldu kalk lan artık oyun oynıcaz diye. böyle.

lacivert eski campus'u ile muzur topçu da beni benden aldı sanırım. hayatımda gördüğüm en güzel futbol oynayan kız. ayrıca hatırlayanlar olucaktır miss sixty vardı ya. galiba o, tam emin olamadım mayışık iken. :) ama bence kesin oydu. montun, bakışların ve ayakkabının hepsinin birden aynı olması imkansız gibi geliyo. resmen içimi döktüm ama napalım. zira yere basmıyorum bu gece ben, havadayım. :) buenas noches.

14 Nisan 2009 Salı

in god we trust.

havaları ısıtıp da bizi ugg belasından kurtardığı için tanrıya inanmaya başladım. tanrı olur buda olur force olur farketmez. allahım sana şükürler olsun.

he bu gelişme bana innovatif , efendime söyleyeyim kreatif ve de profital fikirler vermiyor değil. şimdi ben ugg firmasının pazarlamacısı argecisi falan olsam hemen polarla kaplanmış bir sünger üzerinde 3 tane bant tutturarak sandalet yaparım. 200 liraya da satarım. bota 600 700 veren, sandalete 200 verir diye düşünüyorum. bakalım bu fikri önce ugg mı yoksa yılların terlik kralı ceyo mu değerlendiricek. hadi aslanlarım.

hıııırsız hııırsız. baban yok senin.

plagirism diye bişey var. türk edebiyatı'ndaki adı intihal. halk arasında ise hacılamak olarak da biliniyo. midterm essay'inin 2. paragrafında onu yapmışım. source ile çok yakın cümleler kurmuşum. neymiş, source ile aynı fikirde olamazmışım. çok alındım. resmen hırsız demiş. 6 puan kırmış 19 vermiş. yoksa tam puanlık essay yani 25 alcakmışım. resmen kızmış da vermemiş yani. hanım hanım, sen önce gözaltı torbalarına bak. uyuz.
source demişken, risıvağ and dı transmittağ diyerek cemyılmaz'ı da anarım.

13 Nisan 2009 Pazartesi

oh god, that's so cold.

uyumadan önce odamın penceresini açıp yatağı ve odayı soğutmak gibi bi alışkanlığım var. buz gibi oluyo o yorgan yastık, içine giriyosun tir tir titre, ısınmaya çalış. acayip zevk alıyorum, anlatamam. gerçi bi iki dakkaya ısınıyo ama olsun, o ilk an dünyalara bedel. bu da böyle bi fantezi.

12 Nisan 2009 Pazar

yeşil sahalarda çirkin hareketler.

lasombra ve redhead tarafından çapraz mim ateşine tutulmuş bulunmaktayım. uykulu uykulu yazı yazcam ama dur bakalım. blogda ne istemem?
- derim ki parıl parıl rengarenk blog yapmayın. beyaz arkaplana fosforlu yeşiller turkuazlar sarılar marılar koyuyosunuz gözüm sikiliyo affedersin.
- sonra açar açmaz korkutan ve 50 tane pencere içinde olum nerden geliyo ya bu müzik alalaa çıldırcam diye son ses müzik çalan pencereyi aratan şeyler yapmayın. siz koyun biz play'e basalım. zira teker teker okuyoruz blogları, hepimiz insanız.
- günlük maiyetinde bişey tamam ama, yürüdüğü yolları bile anlatan blogırlar beni yoruyo. güzel bi gün geçirmiştir, mutludur, ama şimdi sevgilisiyle buluşmaya hangi dükkanların önünden geçerek gittiğini anlatan blogırlar direkt alt + f4. sevdiğim bloglar da arasıra böyle yazıyo, o bloglarla da soğuyorum gayet. insanların saniyesi saniyesine neler yaşadığını değil, daha çok ne hissettiklerini okumayı seviyorum.
- çok saçma ama çok net bişey dicem, 150 200'den fazla izleyicisi olan bloglara şüpheyle yaklaşıyorum. çok da sevemiyorum, kimi zaman çok güzel yazmalarına rağmen. 200 ne olm. insanın nasıl sıçtığını veya sevgilisiyle neler yaptığını 200 tane insanın bilmesi çok garip. garip ötesinde, saçma. bu önermem çürütülebilir gerçi ama ben öyle hissediyorum acun bey. kutu benim kutum.
- kompleksleri olanlar yensin de gelsin.
- orjinal yazılım kullanmanın avantajını yaşayın, taklitçi olmayın. zira sıça sıça gülüyorum yakalarsam.
- bişeyi bilmeyip de çok iddialı ve bilimsel açıklama yaparmışcasına kesin konuşanlara da kafa atasım geliyo eğer doğrusunu biliyosam. en azından tahmin et, bence böyle falan de bişiler yap bi yerden kıvır.
bu kadar.
bi entry daha yazasım var ama uykum var. adios.

8 Nisan 2009 Çarşamba

götüm ege'de kaldı.

behramkale'den datça'ya kadar olan sahil şeridinin herhangi bi yerinde yıllarca yaşayabilirim. ama izmir'den sonrası da biraz cıvık gibi. en güzeli asos. sonra izmir. yada izmir sonra asos. farketmez.
amcam izmir'de oturduğu için kendimi bildim bileli senede 1-2 kez gideriz. böyle manisadağlarından aşağıya, bornova'ya doğru iniyosunuz ya. körfez gözükür hafiften. işte ben o heycanı sevdim yıllar yılı. balçova'da teleferikte korkmayı, alsancak'ta kaybolmayı, urla'dan denize girmeyi, seferihisar'da tatil yapmayı, mavişehirden yamanlar'a bakmayı özledim.
benim bi tane tatil aşkım vardı ezgi diye. yaşıyo mu acaba bilmiyorum. 13 yaşında mıydım neydim her akşam kola içerdik sahilbar'a giderdik seferihisarda. sora bi tane çocuk vardı bu kızı seviyomuş meğersem benim de yakın arkadaşım. onla kavga çıktı, sonra gelip barıştı çocuk benle. ama hep böyle bi soğukluk oldu, resmen 3 maymun'u oynadık :D çok fena bi üçgen oldu, aynı anda bi araya gelmedik fln. hayır kıskandığı aktivite de beraber kola içmemiz yani. tamam belki düşünceler farklı ama 13 yaşındasın sonuçta.
şimdi napıyolar acaba çok merak ettim. yıllar sonra karşılaşsak tanır mıyız. belki çıkmışlardır onlar benden sonra :D ikisi de izmirliydi anneleri fln arkadaştı. kesin çıkmışlardır varya. iki dakka boş bırakmaya gelmiyo. adiler.
peki izmir'den vazgeçtim. ya midilli'ye karşı rakı içmeyi, yınan radyosu dinleyerek karşı ışıkları saymayı da mı özlemeyeyim.

7 Nisan 2009 Salı

slightly redstar.

bu sefer çok pis vuruldum, nalet olsun. kafamda aypodunun şarkısı çalıyo o derece. haftalar öncesinde iyiydim;
sallamazdım, sallamazdım.
cam yüzüklere inanmazdım.
felaketim oldu eşşek gözler;
acun bey çakırkeyif hissediyorum.

eşşek demişken demin anneme " at mıyım ben ne bu salata bu kadar " dedim, " sen atsın bu da eşşek " dedi kardeşime doğru. 20 dakka güldüm. hiç uykusuz okumadı çünkü ömründe.

6 Nisan 2009 Pazartesi

think.

Harikulâde düşünceler ve harikulâde kadınlar kalıcı değildirler.

c.b.

5 Nisan 2009 Pazar

başlıkyok.

beğendiğimiz insanlara dönüşme çabamız çok gülünç. bir nevi özenmek aslında. özgün olmak fln hikaye yani. özgün olmaya özeniyosun haberin yok. sağdan soldan birleştirdiğimiz ufak şeylerle kafamızdaki "güzel insan; ben" olmaya çalışıyoruz. ben hiç yapmam diye düşünen olabilir aranızda şu an ama en basitinden bi kıyafet alırken bile bu bana yakışır diye alıyosun. he ne bulursam giyerim önemli olan örtünme içgüdüsü diye düşünenler varsa onlara da saygı duyarım. ama ben tişort alcam mesela bakıyorum yakışır mı yakışmaz mı. aa bu pantolon çok güzel diyosun, halbüse idealindeki pantolon. ideal dedim idea lar fln geldi aklıma. muratsulu seni de çok özledim. neyse bu argümanımı , alıntı yöntemiyle desteklemek isterim. biz bunu öğrendik okulda. ne demiş tylerdurden, bir filminde ; " self-improvement is masturbation. self-destruction is the answer. "
peki sorarım tylerdurden, sen üzerinde o koyu kırmızı muhteşem deri ceketi alırken nası aldın. resmen derimod'a gidip almışsın. e hani destruction fln diyoduk, noldu?
bu argüman desteğimi, tylerdurden zaten yok diyerek çürütmek isteyenlere de derim ki, sen filmi izlemişin de felsefeyi anlamamışsın.
neyse. yapmayın işte böyle şeyler.
şişede durduğu gibi de durmuyo münafık.

4 Nisan 2009 Cumartesi

duman09.

duman'ın yeni çıkan albümünü çok sevdim. enteresan bi şekilde baslar yükselmiş, ari'nin grup içindeki önemi, baskınlığı fln artmış heralde.
tüm şarkılar güzel ama bi tanesi var ki, her dinleyişimde bi' değişik oluyorum, bişiyleri oynatıyo yerinden. ilk dinlediğim anda aklıma masa sorunsalı geldi. yani o yazıya fon olabilirmiş bu şarkı. olmasa bile, hikayeleri aynı geldi. bilmiyorum. beni benden alıyo gerçekten. uzun bi aradan sonra.

3 Nisan 2009 Cuma

volümetrik.

otobüste yüksek sesle müzik dinlediğim için kendime uyuz oluyorum.

he bi de yunus abi dedi ki -berber- , saçım çok zayıflamış ince telliymiş fln. böyle kullanmaya devam edersen 1,5 seneye kel kalırsın dedi. zaten üstleri seyrekleşmiş dedi. en yakın zamanda 4e fln vuralım bunu dedi. hatta elinden gelse dün yapıcaktı da izin vermedim, bi ay sonra olsun mu nolur dedim, iyi peki hazırlan bari dedi. :) 4 numara ne ya. patates tam. çimadam hatta. oldukça yüksek derecede volümetrik bi kayıp olucak.
ama kendi ellerimle, o makineyle ilk girişi yapmak beni o kadar heyecanlandırıyo ki, geceleri uyuyamıyorum bazen bunu hayal etmekten.

1 Nisan 2009 Çarşamba

eyeliner in the whiskey.

sevgi ve yaşama sevinci dolu kadınlarla saatlerce gülebilirim ama nedense acı çeken veya yalnız olanlar daha çok ilgimi çekiyo.

aşağıdakiler, e.e.ş. serisine dahildir. hatta bi tanesi çok fena. ama hangisi söylemem. :)



kill'em out.

bukowski okumamış türk ergenlerinin sayısının yok denecek kadar az olması beni delirtiyo. son kalan bi dilim çikolatalı pastanıza başkalarının çöreklenmesi gibi bişey. çok hastalıklı bi duygu gerçi bu ama keyif aldığım nadir şeyleri paylaşmak istemiyorum.

aynı şekilde wristcutters izleyip ortalarda çok romantik bi film ya süperdi, dimi aşkım diye dolaşan çiftlerin bileklerini tek tek kendi ellerimle kesmek istiyorum. bari onu rahat bırakın. gidin notebook'da sevişin. lütfen.